14 Aralık 2018 Cuma

Nazik Olabildiğiniz Kadar (Deneme)

Üç, dört, beş, altı, sekiz ve çokluğu artırılabilir kenar sayısına sahip bilumum geometrik genin kıyısında saplanıp kalmış olmamız, biyolojik genimize işlenmiş bir kayıttan mıydı, bilinmez… Ama nazeninlik payesinin zatlarımıza kolay teslim edilmeyeceği gerçeği, nispeten gölgesinden sebeplenebildiğimiz ağacın meyvesinden uzak tutulmamızdan belliydi.

a – Büyüyünce ne olacaksın ufaklık?
b – Doktor.
a – Ya sen?
c – Avukat.
d – Olabilirler mi sence?
a – Mümkünü yok. Ama memleketin hastabakıcı ve mübaşire de ihtiyacı var.

İşin ilginç tarafı; en başta hayallerimizi çalanların, engel koyanların,  “oluru” doğuştan kapmış asillerden ziyade, içimizden birileri olmasıydı. İnsanların kaynatıldığı kazandan, tırmanmak suretiyle kurtulmaya yaklaşan kişinin diğerleri tarafından tekrar aşağı çekilmesini anlatan fıkradaki gibi. Ezginliğimiz, unutulmaz repliklerle kazındı beynimize.
“Biz ayrı dünyaların insanıyız. Ben fakir bir gencim, sen ise zengin bir fabrikatörün kızısın.

Neyse ki en nadide çiçeğin; çiçek pürüzsüzlüğüne sahip ellerde değil, toprakla uğraşan bahçıvanın çatlayan ellerinde hayat bulduğu gerçeğini fark edenler lüzumsuz balataları söküp attılar. Kendine engel koyma hastalığının da aşısı bulunmuş oldu böylece.
“Hatırlar mısınız bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı?”

Kendi başına bir yazı olacak içeriğe sahip olsa da belirtmek gerekir ki; arenada cenk etme cesaretine kavuşan alatenler, şikeci gladyatörleri hezimete uğratmaya başlayınca tepki ayyuka çıktı. Dilim sayısının azalması ve incelmesi rahatsızlık verse de, kimileri zoru başardılar.

Aileden gelme gelenek üzere ticarete devam edenler; düne kadar talepkâr olanların, ihtiyacın ne olduğunu bilerek piyasaya girmesiyle…
 “Üstlendiğin vazife çok mühim Kemal, bu görevi layıkıyla yapacağından eminim.”

Siyasi saltanat sahipleri;  halkın, içinden çıkanlara şans vermesiyle…
 “Onlar ortak, biz pazar oluruz, bunu kabul etmeyiz.”

Sanatın ve sanatçılığın genlerinden gelme bir miras olduğuna inananlar; Allah vergisi yetenekleriyle sahneye çıkanların kendini kabullendirip başarılı olmasıyla şaşkınlığa ve bozgunluğa uğradı.
“Ben kör bir gencim, hayatimi keman çalarak kazanırım. Rica ederim duygularımla oynamayın.”

Kırsal alan ve varoş sakinleri, kendilerine biçilen rollerin kaderleri olmadığını anladığında kurtuldu “kenarın dilberi” yaftasından. Nazenin olabilecekleri gerçeğini de, çoğunluğa kabullendirdiler böylece.
 “Güzel olduğunuz kadar, küstahsınız da hanımefendi.”

Her ne kadar aşısı tutmayanlar olsa da…

- Ne işiyle meşgulsün evladım?
- Yazarım beybaba.
- Anladım. İşsizsin yani…

Faruk Yılmazer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder