Deponun girişine geri
viteste yanaşan neredeyse kendiyle yaşıt binek otoyu, göz ucuyla takip etti
genç adam. Arabadan inen ihtiyara “buyurun” derken eski Türk filmlerinden bir sahneyi
yaşıyor gibiydi. Ders vermek istediği
haylaz oğlunun elinden, tüm imkânlarını alan Hulusi Kentmen’e dönmüştü sanki
bugün babası. Alt tarafı, tarihini yanlış anladığı için bir toplantıya geç
kalmıştı. Mağazadan, depoya sürgün edilmesine sebep olmuştu, bu hata.
- Ben Çorali, dedi arabadan
inen ihtiyar. Birkaç parça ürünüm olacaktı.
İsmi yazılı ürünleri trans
palet yardımıyla arabaya yaklaştırırken yine babası geldi aklına. “Dinlemesini,
dinlediklerinden anlam çıkarmasını bilmiyorsun.” demişti babası. “Dinlemesini
bilirsen, en cahil insanlardan bile bir şeyler öğrenebilirsin. Yoksa o
diplomalarının sana gerçek hayatta hiçbir faydası olmaz.”
Lavabonun yerini soran
ihtiyarı el işaretiyle yönlendirirken, artık can çekişen arabasına ve aldığı
birkaç parça ürüne tekrar göz attı. “Babama göre bu zavallı adamdan dahi
alacağım dersler olmalı” diye mırıldandı, birazda küçümseyerek.
Bagaj kapağını kaldırarak
ürünleri dizmeye başladı. Küçük parçaları tabana dizdikten sonra büyük
parçalara geçti. Çorali lavabodan geldiğinde işi neredeyse bitmek üzereydi. Son
bir büyük parça kalmıştı dışarıda. Ufak boşluklar olmasına rağmen o parçayı
alacak gibi görünmüyordu bagaj.
- Sığdıramadın galiba evlat, dedi Çorali.
- Maalesef bu parça sığacak gibi görünmüyor.
- Dur birde ben deneyeyim.
Bagajı tamamen boşaltan
Çorali birkaç dakika içinde ürünlerin tamamını sığdırmayı başarmıştı. Yüzüne
şaşkınlıkla bakan genç adama gülümsedi.
- Ben bir seyyar satıcıyım. Parayı büyük parçalardan kazanıyorum.
Önce küçük parçaları doldurursam, büyükleri sığdıramayacağımı bilirim.
Günün sonlarında yaşadığı
olayı yanına gelen babasıyla paylaştı.”Haklıydın baba” dedi. Küçümsediğim
ihtiyar adam bana büyük bir yaşam dersi verdi. Ömrümüzde aynı o bagaj gibi. Onu
küçük parçalarla doldurursak, büyük hedeflerimize yer kalmaz.
Aldığı dersten sonra
hayatına yeni bir ayar çekti genç adam. Önce bir mağazanın yönetimini tamamen
eline aldı. Sonra farklı ilçelerdeki diğer mağazaların… Çok sıkı çalışıyordu.
Sosyal faaliyetlerini neredeyse sıfırlamıştı. Arkadaş toplantılarına artık hiç
katılmıyor, zaman israfı olarak görüyordu. Bu da çevresindeki insanların
zamanla kendinden uzaklaşmasına sebep oldu. Vakit ayıramadığı için nişanlısıyla
bile arası bozulmak üzereydi. Anlamıyorlardı onu. Hedefleri vardı ve o hedeflerin
hepsine ulaşabilmek için sıkı çalışmalıydı.
Kısa bir zaman süreci sonra
işlere artık yetişememeye başladı. Yorgun düşmüştü. Kafasını dağıtmak için eski
arkadaşlarından biriyle dertleşmek istedi. Telefona kayıtlı numaralardan hiç
birini arayamadı. Hepsini defalarca ekmişti. Mağazanın kapısından içeri giren
Çorali’yi görünce, yüzüne bir gülümseme geldi. Satın almak istediği ürünleri
bizzat kendi elleriyle yazdı. Yeni gelen gece lambalarını gösterdi.
- Bu lambalar yeni geldi. Bunlardan iyi para kazanabilirsin.
- Gerçekten güzel, dedi
Çorali. Üç tanede bunlardan yazarsan arabam ancak alır.
-
İstersen,
diğer küçük parçaları bırakıp, bunlardan dört beş tane alabilirsin.
Gülümsedi Çorali;
- Ben bir seyyar satıcıyım. Parayı, büyük parçalardan kazanırım. Ama
boşlukları doldurmak için küçük parçaların gerekli olduğunu, onlar olmadan
büyüklerin cazibesini yitireceğini, dolayısıyla gerektiğinde birinden feragat
etmesini de bilirim.
Faruk Yılmazer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder