Şiir
yazamam.
Şair
değilim.
Hatta
Şair
mi şiir yazar,
Yoksa
şiir mi konar dalına, şairin?
Hüzünlerinin
filizlendiği yerden,
devlet kuşu misali…
Onu
bile bilmem.
Ama
çok severim.
Okumayı,
dinlemeyi…
Okuyanı,
ve
dahi,
açtığı
kapıların ardındaki fısıltılara,
kulağımı
ortak edeni…
Dinleteni…
Belki
gölgesi düştüğündendir, bazen üzerime,
seciyesini,
seci ile anlatırım.
Hikâyesi,
feci sonlanmayan karakteri,
yine,
neci olduğu sorularının
çokta
muhatabı olmasın diye.
Şair
değilim.
Şiir
yazamam.
Eğer
cesaret edebilseydim denemeye,
“Şiir”
koyardım,
şiirimin
adını,
yazmaya
başlarken.
Adıyla
büyüsün.
Talip
olsun, ninnideki duaya,
tıpış
tıpış yürüsün.
Şiir
yazamam.
Şair
değilim.
Ama
Üstatla
birlikte tırnaklarım, muşamba dekoru…
Dalgacı
Mahmut’a yarenlik eder, deniz dikerim.
Nadasa
bırakılmış yüreklere, gül ekerim.
Sana
derim güller, “Güller sana”,
sende
gül dermenin rekoru.
Dem
bu dem derim şehide,
bir
kez daha şahlansana…
Ne’m
varsa koyarım meydana,
Gafile
saray görünen, çilekeş için zindana.
Selam
yollarım dostlara,
Ya
gider, ya gitmez.
Ama
asla
bitmez…
Faruk Yılmazer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder