13 Ocak 2019 Pazar

Sil Baştan (Deneme)


Sil baştan öğreniyorum konuşmayı…
Sahi, önce “anne” midir yoksa baba mı, bir bebeğin dudaklarından dökülen ilk kelime? Ya hangisi olduğu, diğerinin sevincinden bir parça eksiltebilir mi?
Eksiltmez elbet…
Ebeveynlerin, her sonuca razı geldiği hoş bir yarıştan ibarettir bu durum…

Şimdi sil baştan öğreniyorum konuşmayı…
Fakat ağzımdan çıkacak ilk kelimenin ne olacağına dair bir heyecan yok kimsede. Olması da beklenemez zaten.
Kırk beş yıllık zaman diliminde, söylememiz gereken ne varsa söylemişizdir elbet. Belki de söylemememiz gerekenleri bile.
Aslında bu açıdan bakınca hedefe yürümemiz, lüzumsuz bir gayretten ibaret. Oysa tercihimizi susmaktan yana kullanabilseydik, mihenk taşı üzerinde iz bırakabilirdik belki.

Hayat devam ettiği için sil baştan öğreniyorum konuşmayı…
Çokta ihtiyacım olduğunu düşündüğümden değil. Belki garipsenmemek adına… Belki de, gıybetin nahoş kokusundan korumak için insanları. “Taytay” teşvikine muhtaç değiliz Allah’tan, ilk adımlarını atan bir bebek gibi… O masumiyeti korumak adına ne vermişiz ki zaten, emek gibi?

Uzun süreli bir ihmalin ardından nihayet tedavisi tamamlanan dişlerimizin, durumdan intikam çıkarmasından ibaret durumumuz. “Sen misin, bizi bu kadar ihmal eden” hesap soruşu yani? İki aylık süreçte, derdini anlatabilecek kadar yabancı dil bilen turiste benzerken durumumuz, kaplamaların tamamlanmasının ardından o da kalmadı. Aslında işlem biter bitmez ben konuştum ama kimse ne dediğimi anlamadı.

İki ay uzun bir süre. Yiyemeden, konuşamadan, düşünceleri toplayıp yazamadan geçen iki ay…
Yemek; yaşamak için mecburiyet.
Konuşmak; nispeten.
Yazmak?
Pek sanmıyorum…

Faruk Yılmazer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder