24 Ekim 2021 Pazar

Ayna

 

Öyle horozlar vardır ki; öttükleri için, güneşin doğduğunu sanırlar.

 

İzlediği videodaki sahneye öylesine odaklanmıştı ki; çay bardağı tuttuğu elini, ağız hizasında asılı unuttu bir süre. Bardaktan süzülerek beyaz gömleğinde taze bir desen oluşturan damlacık, nihayet tenine temas ettiğinde kendine geldi. Sahneyi geri sararak bir kere daha izlemesinin ardından;

“İlginç.” Diye mırıldandı.

Filmin Kuzey Koreli kötü karakteri, odakladığı güneş ışınlarını istediği bölgeye yansıtmasını sağlayan bir uydu (İkarus) vasıtası ile Pierce Brosnan tarafından canlandırılan MI6 ajanı James Bond karakterine saldırıyor… Işınlar, değdikleri her şeyi küle çevirirken, özel yapım bir araçla kirişi kırmaya çalışan Bond, hız rekorları kırıyordu.

Bond’un sürüş becerisi değildi ilginç bulduğu… Aracın, aşırı abartılmış teknolojik özellikleri değildi. Hayali kahramanlarını olağanüstü yetenekli göstermek adına, zihni sinir olaylar, düşmanlar kurgulayan Batılı kafa yapısı da değildi. Her ne kadar aklından geçiyor olsa da…

Uydu vasıtası ile yangın çıkarma fikrinin, yirmi yıl önce çevrilmiş bir filmde işlenmiş olmasıydı onun ilginç bulduğu... “Başka Bir Gün Öl.”

“Uydunun ismi, güneşe yaklaştıkça balmumundan yapılma kanatları eriyen İkarus değil, ateşi çalan Prometheus olmalıydı.” Diye mırıldandı. “Yine de bunu kullanabilirim.”

Mailine düşen ikinci videonun linkini tıkladı sonra… Acele etmeliydi. Neticede planladığı kısa filmi hazırlayabilmesi için izlemesi gereken onlarca video vardı daha sırada, isteği üzere taratılmış… Ve çalışmalara başlayabilmek için ondan haber bekleyen bir ekip…

İkinci video G.I. Joe Misilleme filminden kısa bir sahne içeriyordu. Sahnede, ABD başkanının yerine geçen bir terörist, yine uydu vasıtasıyla, istediği ülkeye metal bir kütle gönderebileceğini… Böylece, radyasyon etkisi olmayan atom bombası yıkımı gerçekleştirebileceğini söyleyerek dünya liderlerini tehdit ediyordu.

Lider değişimini, sonraki çalışmalarında işleyebileceği düşüncesiyle not aldıktan sonra bu videoyu da, kullanmayı düşündüğü dosyaların bulunduğu klasöre kaydetti.

Sonrasında sırasıyla; lazım olacağı güne kadar savaş araçlarını toprağın altına gömen uzaylılar konusunun işlendiği “Dünyalar Savaşı” filminden…

Farelere bağladığı uzaktan kumandalı bombalar yardımıyla belirli bir bölgeyi havaya uçurmayı başaran bir suikastçı üzerinden ilerleyen “Wanted” filminden sahneler izledi. Ve daha pek filmden aykırı sahneler… Hepsi işe yarar nitelikteydi. Ve hepsi; son dönem gezegen üzerinde yaşanan yangınlara, doğal afetlere göz kırpar nitelikte.

“Tespit tamam da…” dedi. “Ya tedavi?”

Canı sıkıldı. “Korkarım bu kez, öncekiler kadar başarılı bir çalışma üretemeyeceğim.”

Videoların sonlanmasının ardından, internet üzerinde kısa bir araştırma yaptı. Ülkemizde, aynı anda yüzden fazla bölgede başlayan orman yangınını ve bu yangınların söndürülmesi için kullanılan karşı ateş tekniğini; uydulardan lazerle yapılmış bir saldırı olarak değerlendirenlerin çokluğu aklından geçenlerin içinin boş olmadığının ispatıydı. Elbette birçoğunun tetikçisi taşeron terör örgütüydü. Peki, tamamı öyle miydi? Resmi açıklamalar o yönde olsa da, itidalli olmak devlet olmanın gereğiydi.

Bildik bir ismin yazdığı makaleye takıldı gözleri. Makale, konuyla direk ilgili değilse de; yazar, görüşlerinden faydalanabilecek bir isimdi. Cep telefonunu eline alarak kayıtlı bir numarayı tuşladı. Karşı taraftan gelen ses;

- Buyurun Tuğrul Bey…

- Olmuyor Melih Bey. Son noktayı koyamıyorum. “Ne yapmaya çalıştığınızın farkındayız.” mesajı vermek basit. Sıkıntı, nasıl cevap vereceğimiz.

- Anlıyorum. Benim yardımcı olabileceğim bir konu var mı?

- Bana Abdullah Sözüer ile bir randevu ayarlayabilir misiniz?

- Denerim ama ayarlayabilsek bile çok verimli olacağına ihtimal vermiyorum. Malum. Şahıs, bu aralar çok farklı sularda kulaç atıyor.

 

“Kapı” isimli hikâyemizde okuyuculara tanıttığımız serbest gazeteci Tuğrul Türker, salgın hastalığın ülkemizde yayılmaya başladığı zaman diliminde uygulanan sokağa çıkma yasaklarını amatörce videolar hazırlayarak değerlendirmiş… Üst aklın yönetici artı birliğini de ekleyerek, sayılarını dokuza çıkardığı G8 ülkelerini alaya aldığı “Yumuşak G 9” isimli kısa filmi hatırı sayılır bir izlenme oranına ulaşmıştı. Hazırlamış olduğu “Kapı” isimli son film, küresel güçlerin dikkatini çekmiş… Hayatına kasteden tetikçinin elinden, takipte olan devlet görevlilerin zamanında müdahalesiyle son anda kurtulmuş... Bu da, devlet himayesinde, uzman bir ekiple daha profesyonel işler çıkarabilmesinin yolunu açmıştı.

Adı konulmuş bir birimi olmasa da, sanılanın aksine pek çok stratejist, komplo teorisyeni ve benzer insanlarla dirsek temasındaydı devlet... Dünya küreselleşirken, bu sürecin beraberinde sürüklediği tüm olumlu ve olumsuz olasılıklara hazır olmak adına… Ve Yeni Dünya Düzeninde, hemen her devletin yaptığı gibi…

Ateş, ciğerlerimiz olan ormanlarımızı yakmaya başladığında, kendiside ateş olup küresel çetenin tetikçisi olan terör örgütünün üzerine yağmaya başlayan devlet; adı konulmamış birimleri de harekete geçirmiş… Bu yolla belli adreslere, tüm ihtimalleri değerlendiriyoruz mesajı iletmek istemişti. Birkaç gün evvel yüksek rütbeli bir bürokrattan gelen telefon, Tuğrul’u harekete geçirmişti. Farklı kulvarlarda koşan diğer pek çok isim gibi…

Daha önce başarmıştı. Neden bir kere daha başaramasındı ki?

 

* * *

 

Bir buçuk metre mesafe kuralı hala yürürlükte olduğu için, takip ettiği şahıs ile arasındaki mesafe sadece o kadardı. İlk cemaatin vaktini kaçırdıkları için ikinci bir cemaat oluşturarak kıldıkları İkindi Namazının ardından seccadesini toplamaya başlayan şahsa biraz daha yaklaştı.

- Selamünaleyküm Abdullah Hocam…

- Aleykümselâm…

- Tuğrul… Tuğrul Türker. Hatırlayacağınızı sanmıyorum ama daha önce tanışmıştık. Bir ödül töreniydi.

- Öyle mi? Kusura bakmayın. Hatırlayamadım.

- Sıkıntı değil. Çok küçük bir sohbetimiz olmuştu. Malum çevrede sizin “Sözüşer” olarak anıldığınızı söylemiştim.

- Tamam. Hatırladım.”Ben de “ Onlar nerede şimdi?” diye sormuştum yanlış hatırlamıyorsam.

- Doğru hocam. Çoğunun tutuklu olduğunu söylediğimde, “Ben hala buradayım.” Demiştiniz.

- Evet.

Yaşanan kısa süreli sessizliğin ardından konuya girmesi gerektiğini düşündü Tuğrul.

- Hocam. Randevu almaya çalıştım lakin müsait değildiniz sanırım. Dünyayı ve dahi ülkemizi saran yangınlar ile diğer doğal felaketler hakkında fikirlerinizi almak istemiştim.

- Evet. O vakit siz, hükümete çalışan Karşı Ateş gurubunun bir üyesisiniz.

- Hükümete değil, devlete… Ve böyle bir ismimiz olduğunu bilmiyordum. Peki, görüşlerinizi benimle paylaşacak mısınız?

- Köşe yazılarımı takip ediyorsan, görüşlerimi de biliyor olman lazım.

- Hocam. Ben yazdıklarınızı değil, yazmadıklarınızı öğrenmek istiyorum.

- Kusura bakma delikanlı. Görüşlerimi dikkate almayanlarla görüş alışverişinde bulunmanın abesle iştigal olduğunu düşünüyorum artık.

Muhatabının ses tonundan, kısa zaman önce başlayan küslüğün artık nefrete dönüşmeye başladığını hissetti Tuğrul.

- Anlıyorum, demek isterdim lakin anlayamıyorum hocam. Siz, bir dava adamısınız. Yıllarca hak bildiğiniz davanın peşinde koştunuz. İnsanları uyandırdınız. Bu uğurda pek çok maddi zararınız oldu. Mahkemelerde ömür tükettiniz. Ve başardınız. Şimdi bu küslük…

- Evet. Kısmen de olsa başarılı oldum mu? Oldum. Ama olmayan şeyler var baktığım zaman. Malum. Mümin, müminin aynasıdır. Bu Hadisi Şerifi, “Mümin kardeşiniz size kusurlarınızdan haber veriyorsa, ondan rencide olmayın, ona kızmayın, hatta ona teşekkür edin. Çünkü o size bir nevi ayna olmuş oluyor. Eğer o fark etmeseydi, o kusurunuz ya başkaları tarafından görülür ve ayıplanılırdı. Veya o kusur ileride size zarar verebilirdi.” şeklinde anlamamız gerekir. Bana yapılan uygulamanın aksine…

“Ayna” diye mırıldandı Tuğrul. Akıl koridorunda hiç bilmediği kapılar açılmıştı. Sonra;

- Yani?

- Yani… Gördüklerimi aktardığım zaman aşırı tepkiyle karşılaşıyorum.

- Anlıyorum Abdullah hocam.

- Anladığına emin misin?

- Sizin kadar bilgili değilim elbette. Dini, siyasi ve güncel konulara da sizin kadar hâkim değilim. Ama gerçekten anlıyorum. Daha doğrusu, şimdi anlıyorum.

- O zaman, size neden yardımcı olamayacağımı da anlamış olmalısınız.

- Anladım. Ne anladığımı söylememi ister misiniz?

- Buyurun.

- Bu işle görevlendirildiğimde “Daha önce başardım. Neden tekrar başaramayayım.” Diye düşündüm. Kibre kapıldım. Başarıyı lütfedeni… Başarının asıl sahibini zikretmeyi unuttum. Güneşin, kendisi öttüğü için doğduğunu sanan horoza dönüştüm. Allah beni affetsin.

Sözünü tamamlamasını bekleyen yazarın yüzüne gülümseyerek baktıktan sonra devam etti;

- Biliyor musunuz, tüm bunları şu an baktığım aynada gördüm? Aynalara, siz de bu gözle bakmayı denemelisiniz bence…

Uzaklaşmak için hamle yapmaya hazırlanan Tuğrul bir anda vazgeçti;

- İstemeden de olsa bana çok yardımcı oldunuz. Teşekkür ederim. Ve lütfen siz de, kimin karşı ateşine dönüştüğünüzü bir kere daha gözden geçirin.

 

* * *

 

Almış olduğu teknik destek sayesinde, öncekilerden çok daha kaliteli kısa bir animasyon film hazırlamayı başarmıştı Tuğrul. İzlediği videolardaki verileri ince ince işlemiş…  Önce mesaj olarak verdiğiniz, sonra uygulama safhasına geçtiğiniz… Göndermelerle, COP26 İklim Zirvesi’nde almak istediğiniz kararlar için elinizi kuvvetlendirmek istediğinizin farkındayız mesajını vermişti birilerine.

En başından beri eksikliğini hissettiği tedavinin reçetesini de Siha’larla yazmıştı. Kullandığı orman görselinin pek çok köşesinden Siha’lar yükseliyor… Hepsinden aynı anda çıkan ışın bir merkezde toplanarak, ormanı örten aynalı bir kubbeye dönüşüyordu. Gökyüzünden gelen ışınları geri yansıtabilecek güçte.

Böyle bir teknoloji yoktu elbette. Ama olmaması için bir sebep de yoktu. Veya olmadığına inanmalarını sağlayacak… Düşünülebiliyorsa, olabilirdi de… Siha’ların kendileri dahi hayalden ibaret değil miydi bir zamanlar?

Hazırlayanların, sözde isimlerinin çıkmaya başlamasıyla bittiği sanılan film, son sahnede yeniden ormanı kaplayan aynalı kubbenin olduğu sahneye geçiş yapıyor… Kubbe, genişleyerek tüm vatan sathını kapladıktan sonra Kıbrıs, Azerbaycan, Libya, Suriye, Musul ve Kerkük üzerinden ilerlemeye devam ederken sonlanıyordu.

Çalışmayı teslim ederken ilgili bürokrata;

- Birbirimize ayna olabilirsek, hatalarımızı daha rahat görebiliriz, dedi. Kibrin, mutasyona uğrattığı dev aynasından bakmazsak tabi…

 

Faruk Yılmazer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder