21 Şubat 2021 Pazar

Çorali (Hikaye)

 

Çorali’yi, yazılarımızı takip eden hemen herkes az çok tanısa da kısa bir hatırlatma geçelim.

 

Çorali; 12 Eylül ihtilalı öncesi kendini çeviren gurupların “Sağcı mısın, solcu musun?” sorularını, “Çorbacıyım.” diye cevaplayan…

İnce mizahı ve kıvrak zekâsıyla, o karanlık dönemi hasarsız atlatan…

Bu sebeple, Ali olan ismi; önce Çorbacı Ali’ye, sonra Çorba Ali’ye, en son Çoraliye evirilen, hikâyesi bol bir garip âdem.

Hikâyelerimizde karşılaştığınız kimi karakterlerin bazen ta kendisi, bazen de o karakteri bize resmeden kişi…

Bu yazımızda, onun başından geçen hadiselerden bahsedeceğiz biraz.

Önce kendi namıma, ibret almak adına…

 

Emekliliğinin ilk demlerinde, ömrünü çürüttüğü İstanbul’dan, baba memleketine geri dönüş yapma kararı alır Çorali. Kararını da uygular. Tası tarağı toplar. Batı Karadeniz’in, şirin bir sahil kasabası olan memleketine doğru hanımıyla birlikte yola çıkar. (Merak etmeyin, yoldaki maceralarını anlatmayacağım. Yoksa bu sayının tüm sayfalarını, Çorali’ye ayırması gerekir Mustafa Aydın hocamın.)

Neyse. Dağ köyündeki atadan kalma ahşap ev, yılların yükünü taşıyamayıp çoktan göçtüğü için, kasabadan tuttuğu bir eve yerleşir. Lakin yıllardır özlemini çektiği toprağıyla bütünleşmektir onun amacı. Bu sebeple, her Allah’ın günü köye çıkar ve göçen evin kıyısında küçük bir bahçe yapar kendine… Eğleneceği kadar... İnce, kuru dallarla çevrelenmiş… Domates, biber ve fasulye ile fidelenmiş…

Yine bir sabah hanımıyla birlikte yola çıkar, bahçesini sulama niyetiyle. Köye vardığında, tarumar edilmiş bulur bahçesini. Çit, yere serilmiş, yetiştirdiği ürünler paramparça edilmiştir.

- Bunu, bize kim yapar bey, der hanımı?

Çorali bahçeyi inceler. Bir kısmı ısırılmış, armut şeklindeki süs biberlerini görür. Anlar ki, bahçeye ayı girmiş… Aşırı acı süs biberlerini armut niyetine yemiş… Ağzı yanınca da sinirlenip, bahçeyi tarumar etmiş.

- Bahçeye ayı girmiş, diye cevaplar hanımını.


- Nereden anladın?

- Davet edilmeden gelmek… İkram edilmeden yemek… Umduğunu bulamayınca ortalığı tarumar etmek ancak bir ayıya yakışır da, oradan.

Olayın ardından, tekrar tası tarağı toplar ve İstanbul’a geri döner Çorali.

 

İş hayatı da çok renkli geçmiş Çorali’nin. Haksızlığa tahammülü olmadığından dolayı, girdiği hiçbir işte uzun süre tutunamamış.

Tahtakale’de, bir toptancıda çalışmış yıllar önce. Üçüncü zam dönemi geçmesine ve işlerin gayet iyi gitmesine rağmen, hakları olan zammı vermeyen patronlarına iş arkadaşlarıyla birlikte oldukça içerlemiş. Sorduklarında; yeterince kazanamadıkları cevabını veriyor, idareli olmalarını öğütlüyormuş işyeri sahibi.

Patronun, Almanya üzerinden yedinci kez Hac’ca gideceğini duymaları bardağı taşıran son damla olmuş.

Perakende mağazası açan ve laf taşıdığını iyi bildiği yeğeni alışveriş için geldiğinde;

- Sen bu sene Hac’ca gitmiyor musun, diye sormuş Çorali, patronun yeğenine?

- Maalesef. Mali durumum henüz müsait değil, demiş yeğen.

- Çok ayıp ettin, demiş Çorali.

- Neden? Ne oldu ki?

- Üç dönem zam almadık, bak kaçıncı kez Hac’ca yolluyoruz dayını. Söyleseydin. Bir iki dönem daha almaz, senide yollardık.

Bu muhabbetin ardından, ay sonu herkes zam almış… Kul hakkıyla Hac’ca gitmenin, kişiye fayda sağlamayacağını ince bir dokunuşla anlatan Çorali, yol…

 

Bir toptancı macerası daha var ki, tam ibretlik;

Her Cuma, Cuma Namazına on beş dakika kala mağazaya gelen… On dakika da, apar topar siparişini yazdırdıktan sonra Cuma’ya giden… Namaz biter bitmez, malını alıp hemen gitmek isteyen bir müşteriye takılmış Çorali’nin kafası.

O kısıtlı vakitte, müşterinin siparişlerini hazırlayamadan gitmiş bir hafta Çorali Cuma Namazına. Hazırlamaya yeltenmemiş de aslında. Döndüğünde Müşteriyi kapıda bulmuş;

- Yazdıralı bir saat oldu. Benim ürünlerim neden hazır değil, diye sesini yükseltirken.

- Af edersiniz, demiş. Siparişinizi bir saat önce verdiğinizi söylüyorsunuz. Söyler misiniz? Bir saattir neredeydiniz? Neden daha önce gelmediniz?

- Nerede olacağım? Elbette Cuma Namazına gittim.

- Neden?

Ters ters bakmış müşteri.

- Bu yaşa gelmişsin, demiş. Cuma Namazının farz olduğunu öğrenemedin mi?

- Hayır. Ben Cuma Namazının farz olduğunu gayet iyi biliyorum da… Sana farz olanın, bana da farz olduğunu, bu yaşına kadar sen nasıl öğrenememişsin. Onu anlamaya çalışıyorum.

 

Nevi şahsına münhasır bir adam, şu bizim Çorali.

 

Faruk Yılmazer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder