Göçebeliğin yön tayini için gerekli fasılasında, güneş görmeyen bölümü
denk gelmişti han odasının, bedelsiz. Ve harmanlandığı aysız geceyi tek çekilir
kılan, verdiği huzurdu teheccüd mavisi teslimiyetin. Mum sahibi aşinaların
kalanı dipte bırakan tırmanışını umursamıyordu aslında… Mavi ışık saçan feneriyle biri yolunu bir
nebze aydınlatana dek. Tek zayıflığı da bu oldu zaten.
Hanın sahibi yolunda sahibiydi. Hem gelinen, hem gidilecek… Farklı
zamanlara serpilmiş, farklı ikramları vardı ram olsun ya da olmasın her
yolcuya. Ve rıza göstermezdi ikram ettiğinin bedelli ikramına ram olana.
Bir sabi baş kaldırış, bir ışık arayışı, bir ateşle oynama kendine
bildirilse de, bildirmedi bilmesi lazım gelene fener sahibi. Belki çıkılan
birkaç basamak dibine ışık vermez etmişti mum misali feneri. Ve eşiğinde
gördüğünde ateşi, ateşlendi. Oysa görmezden geldiğinde ateş sarmıştı her yeri.
Umursanmazlığın acısıyla göçebe, yeniden sürdü umursamazlık atını
gecelere… Yeniden döndürdü dilini zikirli hecelere… Ne de olsa seyretmişti aynı
filmi hem de kaç kere…
Faruk Yılmazer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder