13 Haziran 2021 Pazar

Kripto Para

“Az kullanılmış…” ifadesini, ikinci el oto satın alacağımız zaman severiz yalnız… Genelde... Cümlenin içinde “Bayandan” kelimesi yer almışsa bir de, tadından yenmez... Uygun fiyata, neredeyse yenisine eşdeğer bir araç alacağımızın göstergesidir bu ifade, malum.

Araçlara bu imtiyazı kim, ne zaman vermiştir bilinmez lakin sair zamanlarda, harici ürünleri “Âlemin eskisi…” olarak yaftalar, sıcak bakmaz, kendimize yakıştıramayız. Nurdan yoksun kalan pazarlara sebep…

Sadece eşyaya has bir durum değildir üstelik bu tavrımız. Genetiğimiz gereğimidir bilinmez; büyüklerimizin, yaşanmışlık sonucu yaptığı tavsiyelere ikinci el muamelesi çeker, tecrübe paylaşımlarını dikkate almayız. Ez azından, damdan düşmemiş olanlarımız. Tavsiye eşittir, ikinci el tecrübe…

Damdan düşmüş olanlar mı? Onların hali; denize düştüğünde, sarılırken yılanı bile boğanlardan hallice…

 

Eşinin de rızasını alarak, babadan kalma kıymetli arazisini satan Mevhibe Hanım’ın; parayı paylaştırmak için memlekete çağırdığı iki oğlunu, İstanbul’a geri yolcu ederken ettiği dua, tavsiye niteliği taşıyordu aynı zamanda. Üstelik bayandan…

“Allah, sizi aklı başında insanlarla karşılaştırsın.”

Bir emekli maaşı, bir bahçe, birkaç tavuk ziyadesiyle yetiyordu zaten iki ihtiyara. Bu saatten sonra, evlatlarının iyi durumda olduğunu bilmekten başka ne, daha mutlu edebilirdi ki onları? Muhtemel miras kavgasını başlamadan bitirmek de, ileri görüşlülüğün nirvanası.

Büyük kardeş Mustafa’nın kullandığı otomobil köy yolundan uzaklaştığında, yan koltukta oturan küçük kardeş Bilal;

- İyice yaşlandılar.

- Maalesef, diye cevapladı onu Mustafa.

“Yaşlandılar ama hala bizi düşünüyorlar.” diye devam etmek istese de, etmedi.

Muhabbet mevzuu açmaya çalışan kardeşinin sözü nereye getireceğini merak ediyordu açıkçası. Ses tonundan, kurduğu cümlenin arkasının geleceğini bilecek tecrübeyle.

- Babam, idare edebiliyor ama annem…

- Ne olmuş anneme?

- Duymadın mı? Edebileceği onca dua varken, “Allah, sizi aklı başında insanlarla karşılaştırsın.” dedi.

- Ne güzel işte!

- Güzel tabi. Yalnız aklı başında iki insan olarak, aklı başında olmayan insanlarla ne işimiz olabilir ki zaten? Biraz boş geldi bana…

- Ne amaçla söylediğini bilemiyorum. Ama sen yine de eskilerin tecrübelerini yabana atma. Bugün anlayamadığımız bir hikmet gizlidir belki de, anamın duasında.

- Her neyse. Parayı nasıl değerlendirmeyi düşünüyorsun?

- Üç beş birikmişim var. Onları da katıp bir daire almayı düşünüyorum.

- Ölü yatırım.

- Sen ne yapacaksın?

- Bende yatırım yapacağım elbette.

- Neye? Altın, döviz, borsa…

- Aklımda birkaç proje var ama henüz net bir karar vermedim. Araştırıp, en çok kazandıran neyse ona yatırım yapacağım inşallah.

- Hayırlısı…

 

* * *

 

Kıraathanenin en kuytu köşesine çekilmiş çayını yudumlarken, masanın üzerine serdiği gazetelerin ekonomi sayfalarını inceliyordu Bilal. Omzuna dokunan bir el irkilmesine sebep oldu. Elin sahibinin kim olduğunu görmek için başını kaldırdığında, çocukluk arkadaşı Sinan’la göz göze geldi.

- Sen buralara gelir miydin Bilal kardeş?

- Neden gelmeyecekmişim?

- Ne bileyim? Senin için “Parayı buldu, artık buralara uğramaz.” diyorlardı.

- Bırak dalga geçmeyi de, otur şuraya.

Başını bu kez ocak yönüne çevirdi;

- Bir çay daha getirir misin Hasan Dayı?

 

İki dostun sohbeti; dönüp dolaşıp, Bilal’ın elindeki parayı nasıl değerlendirmesi gerektiği konusuna geldi dayandı tabi olarak.

Zira butik otel işletmeciliğinden, evinin bir odasında ipek böceği yetiştiriciliğine… Simit sarayından, evcil hayvan bakıcılığına kadar pek çok sözde muhteşem fikri, zor yanlarının çokluğunu görerek elemişti bile. Klasik yatırım araçlarından altın ve dövizin piyasa fiyatları, yatırım yapılamayacak kadar yüksek… Borsa, an itibariyle aşırı riskli bir pozisyondaydı. Kahvehane sohbetlerinin, “Sonra gelsin paralar…” cümlesiyle sonlanan basitliğiyle sonlanmıyordu hiçbir fikir. “Ben olsaydım…” dedi Sinan.

- Senin durumunda ben olsaydım, bir tavuk çiftliği kurardım. Düşünsene! Yumurtası ayrı para… Eti ayrı para…

- Saçmalama. Ne anlarım ben tavuk yetiştiriciliğinden?

- Öğrenirsin. Herkes anasının karnında öğrenmiyor ya!

- Oldu. Memuriyetimi yakayım. İşler yürümezse ortada kalayım.

- Ne yapacaksın o zaman?

- Bilmiyorum. Ağabeyimin yaptığı gibi, emlağa yatırım yapmak en iyisi olacak galiba.

 

Genç bir adam tarafından kıraathanenin kapısına kadar getirilen ihtiyara gözleri takıldığında sohbetleri bölündü. Genç adam, Hasan Dayı’ya bir işaret çakmış… Onun, kafasını sallayarak “Tamam” manasına gelen ifadesini gördükten sonra uzaklaşmıştı. Hasan Dayı, ihtiyarı karşılamak için kapıya kadar gitmiş, yürümekte zorlanan adamın yürümesine yardımcı olarak Bilal’la Sinan’ın yan masasına oturtmuştu. Önceden biliyor olsa gerek, birkaç dakika sonra nasıl içtiğini bile sormadan kahvesini önüne getirmişti. Tekrar uzaklaşmasına fırsat vermeden koluna giren Bilal;

- Hasan Dayı. Bey amca kim?

- O mu? Doğru. Siz küçüktünüz, hatırlamazsınız. Mahallemizin eski sakinlerinden Remzi Bey... Büyük işadamı. Uzun zaman önce buradan taşındı. Böyle arada sırada ziyaretimize gelir.

Hasan Dayı, gelen siparişleri karşılamak üzere yanlarından ayrıldığında, Sinan;

- Hadi yine iyisin. Kısmet ayağına geldi.

- Nasıl yani?

- Adam büyük işadamı... Neye yatırım yapılacağını ondan iyi kim bilebilir?

Halden anlayacak olanı bulmuş olabileceği heyecanıyla gözleri parladı Bilal’ın. Tavsiye denilen olgunun,  ikinci el tecrübe olduğunu belki ilk defa göz ardı etti;

- Haklı olabilirsin.

 

Az sonra, “Yalnız oturma Bey amca.” Diyerek, Remzi Bey’i masalarına davet etti bizim ikili. Hal hatır sorma faslı ile başlayan… Mahallenin eskilerini ve eski dönemlerini yâd ederek devam eden muhabbet kısa zamanda demini almış; eski dostların, yıllar sonra buluşmasına benzeyen bir hal almıştı. Ve bunu; Remzi Bey’in sıcak, samimi, insanı etkileyen konuşma tarzı sağlamıştı.

Mahallenin eski dönemlerini anlattı ihtiyar adam. Servetini nasıl kazandığını… Küçük bir işletmeyi, nasıl devasa bir şirket haline getirdiğini… Tatlı tatlı…

Mahalle sakinlerinin, durumunu bildikleri için yaptıklarına tepki göstermediği Hasan Dayı’nın zekâ özürlü yeğeni, elinde bir tabloyla girdiği mekânın duvarlarından birine çivi çakmaya başlayana kadar sürdü bu durum. Sonrasında, çiviyi ters tutan gencin çekiç darbeleri böldü sohbeti. Nihayet, Remzi Bey’i kıraathaneye bırakan, sonradan oğlu olduğunu öğrendikleri genç adam babasını almak için geri geldi. Henüz alamadıkları cevabı, kalkmak için toparlanırken verdi ihtiyar adam;

- Size bir sır vereyim mi gençler?

- Buyur Bey baba.

- Ben işleri çocuklara devrettim. Onlar da, beni pek dinlemiyor. Eğer aktif olarak ticarete devam ediyor olsaydım, bütün servetimi kripto paraya yatırır, kısa sürede beşe, ona katlardım.


“İşte bu!” diye aklından geçirdi Bilal. Almış olduğu bu tüyonun ardından kafasının içindeki sisler dağılmış; hafta başı gelir gelmez bütün parasını kripto paraya yatırma kararını anında vermişti bile.

Remzi Bey kapıya doğru ilerlerken, masadaki boşları almaya gelen Hasan Dayı birazda sesini kısarak;

- Çok iyi, çok başarılı bir adamdı Remzi Bey, dedi. Yalnız kim aklına girdiyse “Saadet zinciri kurduk.” diyen şebekeye büyük para kaptırdı yıllar önce. Sonraları, “Çiftlik Bank” olayında da büyük paralar kaybettiğini ve aklının gidip geldiğini söyleyenler var. Neyse ki, bu olaylardan sonra artık yetişkin olan çocukları işleri ele aldı da, tamamen batmaktan kurtuldu.

Başının üzerinden bir kova soğuk su dökülmüş gibi şoka giren Bilal’ın gözleri, kıraathaneden çıkmadan önce duvara tersinden çivi çakmaya çalışan zekâ özürlü gencin yanında duraksayan Remzi Bey’e takıldı.

- Boşuna uğraşma evladım, dedi Remzi Bey. Görmüyor musun? O çivi, karşı duvarın çivisi.

 

Bir hafta sonra yine aynı mekândaydı Bilal. Önünde yine gazeteler vardı lakin bu defa ekonomi sayfalarını değil manşetten verilen haberi okuyordu.

 

“Kripto para borsası kurucucu, yaklaşık iki milyar dolar para ile yurt dışına kaçtı.”

 

- Affet annem, diye mırıldandı.

Sonra ellerini semaya açarak sesinin tonunu yükseltti.

- Allah’ım, sen bizi her daim aklı başında insanlarla karşılaştır.

 

Faruk Yılmazer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder