3 Şubat 2022 Perşembe

Kısa Hikaye

Bu işletmeyi kurarken değişmeyecek tek kuralımız, kar oranının sabit kalmasıydı.

Birileri öyle düşünebilir lakin yeni bir hikâye anlatırken, eski hikâyelerinden alıntı yapan yazar kendini tekrar ederek kolaycılığa kaçmanın peşinde değildir. Yahut on ikiden vurduğu öngörüsünü ön plana çıkararak “Ben demiştim.” kibrine bürünmenin…

Tekerrür etme alışkanlığı olan tarihe, bu alışkanlığını bizim kazandırdığımızın itirafıdır belki biraz… Biraz da, eski hikâyenin karanlıkta kalan yanlarını aydınlatmak…

Doksanlı yılların başlarında sağır ve dilsiz arkadaşı Sırrı ile birlikte küçük bir bakkal dükkânı açan… Aralarına yeni aldıkları ortaklarla birlikte işletme sayısını artıran… Nihayetinde; kar oranının artırılmasına karşı çıktığı için oy çokluğuyla, kurucusu olduğu işletmeden kovulan Ali’nin, On iki Buçuk Mağazalar zincirini kurmasının başlangıç hikâyesi konumuz. Kısa… Tek sayfaya hatta tek cümleye sığabilecek kadar…

Ve günümüzün büyük sorunu, tekelleşen süpermarketlere kafa tutmayı düşünen kahraman bakkallara tavsiye niteliğinde… Sadece veresiye geçenlerin selam verir olduğu köprülerin, gişe memurlarına…

On iki buçuk. Eşittir. Maliyet hesabı… Artı yüzde on kar marjı ve kırkta bir oranında peşin zekât bereketine eklenen, birlikten doğan kuvvet…

* * *

Toplantı salonunu terk ettiğinde, yeryüzüne rahmet indirmekle görevli meleklerin, işlerini büyük bir şevkle yaptıklarını fark etti Ali. Evden ayrılırken her ihtimale karşı üzerine aldığı yağmurluk, elbiselerinin ıslanmasını bir nebze engellese de, ayakları için aynı şeyi söylemek mümkün değildi. Yollarda oluşan dereler, suyu ayakkabılarının içine kadar taşımış, çoraplarının sırılsıklam olmasına sebep olmuştu.

Ferahlamasına vesile olan rahmet, hastalık zahmetine dönüşmeden önce önlem almalıydı. Çevreyi kolaçan ettiğinde, birkaç metre ötesinde küçük bir çay ocağı olduğunu gördü. Kapı üstü dar pencerede küçük bir kesik oluşturulmuş... Başını kesikten dışarıya uzatan borudan çıkan duman yağmura karışıyordu. İçinde soba yandığı belli olan mekâna yöneltti adımlarını.

Mekâna kendisinden önce girmeye çalışan genç adamın telaşı, sırtındaki çuvalın iyi büzülmemiş ağzının açılmasına ve içindeki malzemelerin bir kısmının kapı girişine dökülmesine sebep oldu. Gence yardım etmek için eğildiğinde, dökülen malzemelerin çorap olduğunu gördü Ali. Belli ki seyyar satıcıydı delikanlı, çorap satıyordu ve kendisi gibi yağmurdan kaçıyordu.

Ufacık bir yardım… Samimi bir tebessüm, odun sobasının başında çay eşliğinde demlenen bir muhabbete dönüştü. Ve bir dostluğun başlangıcına…

Ali çayları söyledi, içleri ısınsın diye. İsminin Akif olduğunu öğrendiği delikanlı, bir çift çorap hediye etti. Islananlarla değiştirmesi için.

- İşlerin nasıl Akif?

- Elhamdülillah. Evimizi geçindirecek kadar kazanıyoruz Ali Ağabey.

- İyi maşallah. Neticede rekabetin bol olduğu bir sektör…

- Öyle ama birincisi; rızkımız, bizim onu aradığımızdan daha fazla bizi arar ve kimse bir başkasının rızkını yiyemez, biliriz. İkincisi; bizim bir gurubumuz var. Sebeplere yapışmak adına kurduğumuz. Biz diğerleri gibi, fabrikaya gittiğimizde sadece kendi tezgâhımızı dolduracak kadar malzeme satın almayız. Sermayemizi birleştirir, toplu alım yapar sonra da aramızda paylaşırız. Böyle olunca da aldığımız ıskontolar farklı olur tabi. Malum, bir tane alanla bin tane alana aynı fiyatı vermez toptancı… Kısaca yalnız satarken değil, alırken de kazanırız.

“Güzel” diye düşündü Ali. Kendinin kurduğu ve birkaç saat evvel kovulduğuna benzer bir oluşumdu. Tek farkı, tek bir çatı altında toplanmadıkları halde birbirlerine güvenmeleri ve sonraki adımlarda her birinin kendinden mesul olmasıydı. O an sorduğu soruya aldığı cevap, On İki Buçuk Mağazalar zincirinin kuruluşunu tetikleyen ilk adımdı.

- Peki, dedi Ali. Ben de gurubunuza dâhil olmak istesem, beni de aranıza alır mısınız?

- Neden olmasın diye cevapladı Akif? Ben size kefil olurum. Böylece hem elimiz daha fazla güçlenir, hem de gurubumuza samimi bir insan daha dâhil olmuş olur.

Şaşkındı Ali;

- Yeni tanıştığın birine kefil mi olacaksın?

- Bu yürek herkese, hemen ısınmaz Ali Ağabey.

Ali’nin kafasında yeni bir iş kurma fikri uyandıran bu sohbet, kısa zaman zarfında sahibi olacağı mağazalar zincirine giden yolda ilk adımı atmasına vesile olmuştu. Önce Akif ve arkadaşlarıyla birlikte çorap alıp satmaya başladı. Sonra farklı kişilerle, farklı eşyalar… Kurduğu birlikteliklerde aradığı tek kriter samimiyetti.

Kısaydı hikâye. Lakin süper marketlerle baş edemeyen küçük esnafa, aslında o kadar da küçük olmadıklarını… Birlikte hareket ettikleri takdirde devasa bir güce dönüşeceklerini… Marketlerde asla rastlanılamayacak samimiyetin, komşuluğun, halden anlamanın buna eklenmesiyle, rekabette fersah fersah öne geçeceklerini anlatır büyüklükte…

 

Faruk Yılmazer

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder