Bir
vardı, bir de yoktu.
Nasılsa
Allah’ın günü çoktu.
Bin
bir gece masalla büyüyenin, gerçeğe karnı toktu.
Küresel
köy kavalcılarının müziğiyle uyurken biz, tuz koktu.
Dedem
Korkut geldi. Boy boyladı, soy soyladı, ne güzel söyledi.
Devam filmi tadındaki
hikâyemizi anlatmaya başlamadan önce; hiç okumamış, okumuş ama unutmuş
olabilecekler için kısa bir hatırlatma geçelim.
Gazaplarının, ağabeyi
Kasım ile söndüğünü zannettiği Kırk Haramiler tarafından çiftliği talan edilen
Ali Baba, geri çekilerek canını zor kurtarmış… Çiftliğin dilsiz ehli, farklı
çiftliklere sığınmış… Senfonisi inkıtaa uğrayan mekânın sessizliği, sudan dönen
eşeklerin, boşlukta yönetimi devralmasıyla farklı bir boyut kazanmıştı.
Merhum Nasrettin
Hoca’nın Karakaçan’ı… Keloğlanın Kadife’si… Sancho Panza’nın Rucio’su… Bremen
Mızıkacılarının Arsch’ı… Har-name’deki Zaif ü nizar ve daha pek çok fabl
kaçkını (Daha eşitler…), tüm hünerlerini sergilemelerine rağmen, çiftliği
batmaktan kurtaramamış… Diğer sakinlerin geri dönüşüyle çoğunluğu kaybetmiş… Devam
eden süreçte, Kel Kartallar Çiftliği’nin yöneticileriyle anlaşma yoluna giderek
ithal bir ambar yöneticisi getirtmişlerdi çiftliğe. Korucuların eğitimi de,
hibe.
Lakin tüm bu tedbirler
yetmemiş, ilk seçimde muhalefete düşmüştü bizim zevat. Yönetim ehil olanların
eline geçmiş, iyi de olmuştu. İlerleyen zaman içinde erken öten horozlar
susturulmuş… Kaba kuvvete inanan Ayılar Çiftliği’nin ağzının payı, ebabillerle
verilmişti. Ve tüm bunlar; samimiyetlerine güvenilmese de etkileri mutlak olan
bazı çiftliklerin doğru zamanlarda yanında, yanlış zamanlarda uzağında
durularak başarılmıştı.
Neyse. Konumuz bu
değil. Daha doğrusu, tek konumuz bu değil. Malum, devam filmleri gişe yapabilmek
için daha geniş bir çerçeveden bakar olaya. Biz de öyle yapacağız.
Küreselleşen köyde
bulunan tek çiftlik, Ali Baba’nın Çiftliği değildi anladığınız üzere… Kel Kartallar,
Aslanlar, Ayılar, Horozlar ve hatta Ejderhalar tarafından yönetilenleri meşhur
olmak üzere, büyüklü küçüklü daha pek çok çiftlik vardı. Ve bunları
birbirlerine bağlayan, aralarında alışverişi sağlayan göller ile dere, nehir
gibi kanallar.
Kara ve hava
taşımacılığının aşırı masraflı olmasından dolayı ticaret için tercih edilen suyollarının
yönetimi, içinden geçtiği çiftliklere ait gibi görünse de… Evvel zamanda
verilmiş sözler ve atılmış imzalar sebebiyle, neredeyse tamamının yönetimi Kel
Kartallar Çiftliği’nin sahipleri elindeydi. Yine de üç kuruş gelir elde edebiliyorlardı
bazıları, geçen kayıklardan.
Ali Baba’nın Çiftliği
müstesna…
Ali Baba’nın Çiftliği’nden
geçen kanal, yolgeçen hanından hallice…
Fantastik edebiyata
meraklı bir yöneticinin önerisi ile alternatif bir evrende geçen hikâyede
bulundu çare. (İnsanların bir arada yaşadığı, insanlar tarafından yönetilen
hayali bir evren…)
Oğuz’da,
bir Deli Dumrul vardı. Kuru bir çayın üzerine köprü yaptırmış, geçenden otuz
akçe… Geçmeyenden döve döve kırk akçe alır idi.
Karar verildi. Tez
zamanda, yeni bir kanal açılacak… Kuru çay, suyla buluşacak… Kel Kartallara
dahi kafa tutulacak…
Haybeden… Affedersiniz…
Hibeden eğitilenlerin küçük bir bölümüyle malum eski yönetim karara karşı çıktı
elbette. Gece yarısı mektup yazdılar muhtara.
Yine, neyse…
Karar mı emsal oldu?
Yoksa Deli Dumrul’dan onlarda mı haberdardı, bilinmez… Nüfusu ve ekonomisi
giderek büyüyen… Aslanlar Çiftliği’yle ve hatta Ayılar Çiftliği’yle sürekli
dirsek temasında olan… Küreselleşmenin fikir babalarını bünyesinde toplayan
Ejderha Çiftliği, Kel Kartal Çiftliği’nin tekelini kırmak için çiftlikler
arasında alternatif kanallar açma girişimi başlattı. Neticede ürünlerini
pazarlayabilmek için, sıkıntı çekmeyeceği yollara ihtiyacı vardı.
Tam bu sırada Arpa Çiftliği’nin yönetiminde bulunan Akgöl’le bağlantılı kanalı, haddinden fazla yüklü ve fırtınaya rağmen yol almaktan vazgeçmeyen bir kayık, karaya oturarak tıkamasın mı? Diğer kayıklara set, akışa engel…
Çoğunluk, bunun gerçek
bir kaza olduğuna inandı.
Birileri, Ali Baba’nın
Çiftliği ile Arpa Çiftliği’nin, geçmiş zamanda bozulan ilişkilerinin tamir
sürecine girmesinin buna sebep olduğunu düşündü.
Birileri de, ekonomisi
giderek büyüyen Ejderhalar Çiftliği’ne darbe vurmak isteyen, elindeki gücü
kaybetmek istemeyen Kel Kartallar Çiftliği’nin bu işte parmağı olduğunu…
Büyümenin mimarları, Kel Kartallar Çiftliği’nden kaçmıştı neticede, Ejderha
Çiftliği’ne…
Azınlıkta kalan ama
olaylara daha geniş açıdan bakmayı başarabilenlerse; haklı çıkabilmek için, kısa
vade de zarar edecek olmalarına rağmen, küreselcilerle çalışan Ejderha Çiftliği’nin
bu işi organize ettiğine…
Kim haklı, kim haksız
bilinmez… Yalnız kısa bir zaman önce Ejderha Çiftliği’nde başladığı söylenen…
Ardından tüm çiftliklere yayılarak tedarik zincirini kıran salgın hastalığın
ardından ortaya çıkan bu son durum, zinciri tamir edilemez hale getirecek…
Aşırı artan fiyatlar sebebiyle sıradan çiftlik sakinleri birilerine köle olmak
zorunda kalacaktı.
Sonrası, resetlenmiş…
Tohumun, havanın, günışığının parayla satıldığı… Beslenmek için, gerçeğine
alternatif olarak üretilen yapay otların kullanıldığı bir köy… (Bu otların tabi
olanları, havaya zararlı gazlar salarak köyün fazla ısınmasına sebep
oluyorlardı zaten.)
Devam edecek olursak;
Az gittiler, uz
gittiler. Dere, tepe düz gittiler. Bir baktılar ki; gittikleri, arpa boyu kadar
yol… Yittikleri, gökteki yıldızlar kadar bol… Nasıl kurtarılacaktı şimdi?
Ellerini verdiklerinde, kaptırdıkları kol…
Elbette, köyün beş
çiftlikten büyük olduğu… Akıbetlerinin; Kel Kartallara da, Ejderhalara da
bırakılamayacağı görüşü kabullenildiğinde…
Aynı
anda, yan odada;
-
Hiç iyi değil Doktor Bey! Yine günlük gazeteleri, Eski dergileri, Hikâye
kitaplarını, Romanları, Ansiklopedileri odaya yaydı… Birini bırakıyor, diğerini
alıyor. Girmemize de izin vermiyor. Bütün gün kendi kendine konuşuyor.
- Faruk Bey…
- Bir dakika Doktor
Bey, geliyorum.
-
Hişt! Sessiz olun. Diğerlerini bilmem ama Deli Dumrul Kanalı eninde, sonunda
yapılacak, merak etmeyin. Hem Tepegöz’ü anlatacağım daha size. Doktoru atlatabilirsem
tabi…
Hanım
Hey!
Faruk Yılmazer