28 Mart 2020 Cumartesi

Bana Bir Masal Anlat Anne (Deneme)

Ninni, masala galebe çaldığında başladı sorunsalın büyüğü. Altı öpülesi ayakları sallanmaya, bostana giren danalar taşlanmaya başlanmadan önce anlattıkları binlerce yıllık kültürün mirası masallarla öğretmişlerdi evvela analarımız bize gerçeği uykuya dalmadan…  
“Bir varmış, bir yokmuş” un sırrına vakıf olsaydı batılı, geri kalmışlığına dövünür, karşıt maddeyi bulduk nidalarıyla tellal gezdiremezlerdi manşetlerde. Sonrası yanlış masallar.
Ne çeşit bir iğne yüzyıl uyutacak morfini bünyesinde barındırır, bunca uykudan sonra ne derece güzellik kalır bilinmez,  yerinde saymanın geri adım atmaya dönüştüğü zamandan beri bostancının yenilmekten kurtardığı lahana kadar önemsenir olmadı annelerimiz tarafından can sütü. Yuvayı yapanın yuvası yapıldığında kaybettik biz gerçekte savaşı.
Bir sınıflandırma yapmak gerekirse; onlar, benzeyenler, öteki ve gizlenenler başlıkları altında dört ana gurupta toplamak mümkün ülke nüfusunu. Bütün kalelerini kendi ellerinle yıkar, bütün bentlerini suya teslim edersen; Benzeyen mi, aslına rücu eden bir gizlenen mi bilinmez bir şahsı müennes çıkar hemcinslerinin son bendi tülbendine (başörtüsüne) dil uzatır.  Öcüye benzetir en kıymetlini, ötekini. Onlar değildir aslında sorun. Onlardan olup gizlenendir. Sınıf atladığı zannıyla ikmale kaldığını bilmeden özenendir, benzeyendir.
Gökkuşağını kıskandıracak renk çeşidi ve türlü şekillerde pek çok parfüm şişesi,  günün her saati için farklı krem ve nemlendirici, pudra, kalem ve daha pek çok malzeme dolu aynalı bir masa süslendirir oldu benzeyen hanelerin en gözde köşelerini, simya laboratuarından farksız. Orta çağ Avrupa’sında olsak Engizisyon yargıçları tarafından hanedeki her dişinin yakılarak idam edilmesine ve masrafının mirasçılarına ödetilmesine karar verilecek bir sürü cadılık delili. (Biri öcü dedi sanki.)
Kör cehalet çirkefleştirir insanları!
Suskunluğum asaletimdendir...
Her lafa verecek bir cevabim var...
Lakin bir lafa bakarım laf mı diye,
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye...

Mevlana’dan bir alıntı, kapaktır kem söz sahibine, cevaptır. Ama eksiktir, planını en az elli yıllık yapan minval üzerine. Birde tarihine bakılmalı ne zaman söylenmiş diye.
Kökleri pagan döneme dayandığı halde bugünkü batıda kabul görmüş cadılar bayramı ismiyle kutlanan bir gün var. Sembolü balkabağı ne çok benzer kem söz sahibine.  İnanışa göre, o sene içinde ölenlerin vücutsuz kalan ruhları 31 Ekim gecesi kendilerine yeni bir vücut aramak için gelirler. Herkes, bedenini bu ruhlara kaptırmamak için, evini ruhları korkutup kaçırtacak şekilde düzenler; mumlar yakıp hayalet kostümleri giyer. Sözde cadıları kovmak adına o ahvale benzemek, ne muasır medeniyet ama.
İşte; öteki saydıklarını, işlerine gelmeyenleri yok etmek için uydurulmuş bir mitle sirkatini terennüm eder biri. Mikserin anaforuna takılanlar bulmuştur kıvamını. Direnenler öcü olmuştur, bayramlarının hemen akabinde söylenen söze göre.
Anne bana masal anlat. Büyümem için yatırdığın uykulardan, söylediğin ninnilerden önce can suyumu ver. Yoksa başka kaynaklardan beslenirim de zakkuma döner meyvem.
Hadi annem. Bir varmış, bir yokmuş…


Faruk Yılmazer

24 Mart 2020 Salı

Kızılay


Akşam paydos saati…
Bir elimle şalterleri indiriyorum.
Omzumla kulağım arasına sıkıştırdığım telefondan, hanımın siparişlerini alıyorum.
Diğer elimle ceplerimi yokluyorum.
Cüzdan… Tamam.
Çakmak, sigara… Tamam.
Anahtarlar…  Tamam.
Cep telefonu? Yok.
Tekrar şalterleri kaldırıyorum. Telefonu unutmuş olabileceğim yerleri kontrol ediyorum. Yok.
- Allah… Allah…
- Ne oldu canım.
- Cep telefonumu bulamıyorum.
Kısa süreli bir sessizlik;
- Hayatım benimle konuşuyorsun ya…

Adam, içinde basın açıklaması yaptığı çadırı görememiş, çok mu?


Faruk Yılmazer