Ninni, masala galebe
çaldığında başladı sorunsalın büyüğü. Altı öpülesi ayakları sallanmaya, bostana
giren danalar taşlanmaya başlanmadan önce anlattıkları binlerce yıllık kültürün
mirası masallarla öğretmişlerdi evvela analarımız bize gerçeği uykuya dalmadan…
“Bir varmış, bir
yokmuş” un sırrına vakıf olsaydı batılı, geri kalmışlığına dövünür, karşıt
maddeyi bulduk nidalarıyla tellal gezdiremezlerdi manşetlerde. Sonrası yanlış
masallar.
Ne çeşit bir iğne yüzyıl
uyutacak morfini bünyesinde barındırır, bunca uykudan sonra ne derece güzellik
kalır bilinmez, yerinde saymanın geri
adım atmaya dönüştüğü zamandan beri bostancının yenilmekten kurtardığı lahana kadar
önemsenir olmadı annelerimiz tarafından can sütü. Yuvayı yapanın yuvası
yapıldığında kaybettik biz gerçekte savaşı.
Bir sınıflandırma
yapmak gerekirse; onlar, benzeyenler, öteki ve gizlenenler başlıkları altında
dört ana gurupta toplamak mümkün ülke nüfusunu. Bütün kalelerini kendi
ellerinle yıkar, bütün bentlerini suya teslim edersen; Benzeyen mi, aslına rücu
eden bir gizlenen mi bilinmez bir şahsı müennes çıkar hemcinslerinin son bendi
tülbendine (başörtüsüne) dil uzatır. Öcüye benzetir en kıymetlini, ötekini. Onlar
değildir aslında sorun. Onlardan olup gizlenendir. Sınıf atladığı zannıyla
ikmale kaldığını bilmeden özenendir, benzeyendir.
Gökkuşağını
kıskandıracak renk çeşidi ve türlü şekillerde pek çok parfüm şişesi, günün her saati için farklı krem ve
nemlendirici, pudra, kalem ve daha pek çok malzeme dolu aynalı bir masa süslendirir
oldu benzeyen hanelerin en gözde köşelerini, simya laboratuarından farksız.
Orta çağ Avrupa’sında olsak Engizisyon yargıçları tarafından hanedeki her
dişinin yakılarak idam edilmesine ve masrafının mirasçılarına ödetilmesine
karar verilecek bir sürü cadılık delili. (Biri öcü dedi sanki.)
Kör
cehalet çirkefleştirir insanları!
Suskunluğum
asaletimdendir...
Her
lafa verecek bir cevabim var...
Lakin
bir lafa bakarım laf mı diye,
Bir
de söyleyene bakarım adam mı diye...
Mevlana’dan bir alıntı,
kapaktır kem söz sahibine, cevaptır. Ama eksiktir, planını en az elli yıllık
yapan minval üzerine. Birde tarihine bakılmalı ne zaman söylenmiş diye.
Kökleri pagan döneme
dayandığı halde bugünkü batıda kabul görmüş cadılar bayramı ismiyle kutlanan
bir gün var. Sembolü balkabağı ne çok benzer kem söz sahibine. İnanışa
göre, o sene içinde ölenlerin vücutsuz kalan ruhları 31 Ekim gecesi kendilerine
yeni bir vücut aramak için gelirler. Herkes, bedenini bu ruhlara kaptırmamak
için, evini ruhları korkutup kaçırtacak şekilde düzenler; mumlar yakıp hayalet
kostümleri giyer. Sözde cadıları kovmak adına o ahvale benzemek, ne muasır
medeniyet ama.
İşte; öteki saydıklarını, işlerine gelmeyenleri yok etmek için
uydurulmuş bir mitle sirkatini terennüm eder biri. Mikserin anaforuna
takılanlar bulmuştur kıvamını. Direnenler öcü olmuştur, bayramlarının hemen
akabinde söylenen söze göre.
Anne bana masal anlat. Büyümem için yatırdığın uykulardan, söylediğin
ninnilerden önce can suyumu ver. Yoksa başka kaynaklardan beslenirim de zakkuma
döner meyvem.
Hadi annem. Bir varmış, bir yokmuş…
Faruk Yılmazer